Kırım Tarih Kırım Türkleri



Bölgeler ve şehirler

Bölgeler:
 1 Akmesçit Bölgesi
 2 Simferopol Rayonu
 3 Akşeyh Bölgesi
 4 Bahçesaray Rayonu
 5 Canköy Rayonu
 6 Pervomayskiy Rayonu
 7 Sovetskyi Rayonu
 8 Kirovske Rayonu
 9 Krasnoperekopsk Rayonu
 10 Bilohirsk Rayonu
 11 Krasnohvardiyske Rayonu
 12 Sak Bölgesi
 13 Nizhnegorskiy Rayonu
 14 Lenine Rayonu

Şehir idareleri:
 15 Aluşta
 16 Akmescit
 17 Canköy
 18 Ermenipazarı
 19 Kefe
 20 Kerç
 21 Gözleve
 22 Orkapı
 23 Sak
 24 Sudak
 25 Yalta
 26 Akyar — Bu bölge Kırım Özerk Cumhuriyeti'ne bağlı olmayıp merkeze bağlıdır.

Kırım Tarih

430'dan sonraki yıllarda, Attila'nın amcası Aybars'ın hâkimiyetine giren Alanlar'ın, daha 3. asırda kurulan Sudak (Soğdak) Aradav'da (sonraları Feodosya, Kaffa ve Kefe adlarını aldı) şehirlerini almasıyla Kırım Yarımadası'nın Türk tarihi ile ilgisi başlamıştır. Hun Türk İmparatorlu'ğunun yıkılışından sonra Kuban, Azak ve Don nehri ağızlarında çeşitli Türk boyları ve bunlar arasında Bulgar Türkleri oturuyordu. 6. asrın son yarısında Avarlar ve diğer Türk boylarının akınları olmuştur. Kersones, Sudak ve Kerç bunlara karşı Bizans'ın dayanak noktaları idi. 7. asırda Kırım'ın bozkırları Hazar Türkleri'nin idaresine geçti. Bunlar Kırım'ı, Göktürkler'de olduğu gibi Tudun veya Todun ünvanlı valilerle yönetiyorlardı. Kırım, daha sonra 8. yüzyılda ise Hazarlar'ın bir vilâyeti oldu. Hazarlar'ın yıkılışından sonra da Kırım, Hazarya veya Gazarya adında küçük bir devlet olarak kalmış, 10. yüzyılda Azak Denizi ile birlikte Karadeniz'e de Hazar Denizi denilmiştir. 1083'de bu küçük Türk devleti halâ yaşıyordu. Selçuklu Emîri Hüsameddin Çoban, 1221'de Kırım seferinde, bu Hazar bölgesinde Sudak çevresinde Kıpçıklar ve onların müttefiki Ruslarla savaşmıştır. Hazarlar'dan sonra Peçenekler, daha sonra da Kıpçaklar komşu bozkırları ve Kırım'ı alarak buraya yerleştiler. Kültürlerini bugün de koruyan Karaim Türkleri Hazarlar'dan gelmekte olup, daha 11. yüzyılda bunların Türkçe tevratları vardı.

1227'de Cengiz Han'ın ölümünden sonra kurulan Moğol Hakanlığı zamanında, Cengiz'in büyük oğlu Cuci'nin oğlu Batu Han 1227 -1256 yıllarında büyük bir ordu ile Doğu Avrupa'yı alıp Altın Orda Devleti'ni kurdu. 1241'de Batu Han İdil Nehri'nin aşağı yatağında ve kıyısında kurduğu Orda (karargâh), Saray (Volga'daki Eski Saray) adını alarak kısa zamanda en önemli siyasî ve ticarî merkez oldu. Şeklen Karakurum'a bağlı olarak Batu Han'ın hâkimiyeti 1256'da ölümüne kadar sürmüştür. Bundan sonra gelen küçük kardeşi Berke Han'ın (1256-1266) Müslümanlığı kabul etmesiyle, ülkede İslâm yayılmaya başlamıştır. Berke Han zamanında Altın Orda en parlak devrini yaşamıştır. Batu Han'ın kurduğu Saray şehrine «Taht İli» denirdi. Bu şehir Berke Han zamanında daha elverişli bir yere nakledilerek Yeni Saray veya Saray Berke adını aldı. Özbek Han zamanında (1313-1340) İslâm dini, 1320'den sonra büsbütün kuvvetlendi.

1239'da Altın Orda (Kıpçak Hanlığı) gelince, kıyılar dışında bütün Kırım yarımadası bir Türk ülkesi halinde idi. Kuzeyde Hazarlar ve Kıpçaklar zamanında Kırım limanları, iç muhtariyetlerini korumak şartıyla yüzyıllar boyu Bizans'a bağlı kaldılar. Fakat Karadeniz ticareti Venedikliler'in, sonra 1261'de Mihail Paleologos'a yardımlarına karşılık Cenevizlilerin eline geçti. 1266'da Altın Orda hanı Men-gü Timur'dan ticaret için Kefe'de yerleşme müsaadesi aldılar ve sahillerde başka koloniler kurdular. 1381'de de bir anlaşma ile buralardaki hâkimiyetlerini Altın Orda Devleti'ne tasdik ettirdiler. İç tarafta Eski Kırım veya Salgat (Solhat), Altın Orda genel valilerinin oturduğu yer olup, Kefe'den sonra yarımadanın en önemli ticaret merkezi idi. Kefe'de ise Han adına Müslümanlar'ın işine bakan bir Bas-kak ile bir Tamgacı (gümrükçü) bulunuyordu. Kırım yarımadasının yalı boyu bölgesi tamamiyle Ceneviz kolonisi olmakla beraber, 1475'de Osmanlı hâkimiyetine geçinceye kadar Türk Hazarlar'ın bir hatırası olarak Hazariye (veya Gazariya) adını koruyordu.

XIII. ve XIV. y.y.'larda Altın Orda, siyasî, iktisadî ve kültür bakımından Türk dünyasının en önemli bir ülkesi idi. Özbek Han'ın hanımlarından biri Andronikos Paleologos'un kızı idi. Böylece Bizans-la sonra Memlûkler, Osmanlılar, Litvanya ve Lehistan devletleriyle yakın münasebet kurmuşlardı. Ayrıca Yıldırım Bayezit ve Toktamış arasında Timur tehlikesine karşı yakın dostluk vardı. Toktamış (1376-1396) onların son büyük hakanı olmuş, Timur tarafından Saray şehri yıkılıp ahalisi kılıçtan geçirilmiştir.

1357'de Altın Orda hanlarından Canibek'in ölümünden sonra taht kavgaları, 1391 ve 1395 Timur - Toktamış savaşları sonunda Kıpçak İli zayıf düşmüş ve 1502'de bu devlet son bulmuş, yerinde Kırım, Kazan, Sibir, Astarhan hanlıkları ve Nogay Mirzalığı doğmuştur.

Böylece, XIV. y.y. sonlarına kadar Altın Orda idaresinde kalan Kırım'da, 1395'lerde Cengiz soyundan Cuci'nin oğlu Tokay Timur'dan gelen Baştimur sikkelere kendi adını da koydurmuştu. Onun oğulları Kırım'da ayrı bir Hanlık kurmayı başarmışlardır. Fakat Don - Dinyeper arasında uzanan Kırım Hanlığı'nın gerçek kurucusu Hacı Giray'ın kendi adını taşıyan en eski tarihli sikkesi 845 (1442) yılından kalmadır. 1454'den itibaren Bahçe Saray bunların merkezi idi. 1466'da Hacı Giray ölünce oğulları taht kavgası ve karışıklık çıkardılar. Fatih Sultan Mehmet 1475'de Gedik Ahmet Paşa'yı kuvvetli bir donanma ile gönderip Kefe'yi ve Kırım sahillerindeki Cenevizliler'e ait bütün limanları feth ettirdi. Cenevizliler tarafından hapse atılan Mengli Giray kurtarılıp hanlığa getirilerek Osmanlı sultanına tâbi olmayı kabul etti. Mengli Giray ile yerleşen Kırım Hanlığı ilk defa 1484'de Sultan II. Bayezit'in Akkirman seferine katılarak işbirliği yapmıştır. Yavuz Sultan Selim'e kızını vermiş olan Mengli Giray, ona askerî destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir. Bundan sonra hanlar sultanın özel fermanları ile tasdik olunurdu. Fakat Rusya kuvvetlenince, 300 yıl boyunca kendi hanları idaresinde ve Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan Kırım Hanlığı'na göz dikmiş, 1736'da Kırım yarımadasına girerek Bahçe Saray'da iki bin evi ve Han Sarayı'nı yakmış, Selim Giray'ın kurduğu zengin kitaplık da mahvolmuş, Kalgay'lar'ın merkezi Akmescit de yakılmıştır. Bundan sonra Şahin Giray ihanetle Rusya'ya kaçıp onlara sığındığından 1774'de Kaynarca Antlaşması ile Rusya Kırım'ın istiklâlini ve tarafsızlığını Osmanlı Devleti'ne kabul ettirdikten sonra 1783'de de Kırım'ı kesinlikle ilhak etmiştir. 1917'de Kırım Türkleri bağımsızlıklarını ilân edip devlet kurdularsa da 1920 sonlarında ihtilâl kuvvetleri gelince durum değişmiş, ilk dünya savaşından sonra 19 Ekim 1921'de muhtar Sovyet cumhuriyetleri arasına katılmıştır. Son dünya savaşında bazı Kırımlıların Alman kuvvetlerine katıldığı ileri sürülerek bütün Kırım halkı önce Sibirya'ya, sonra Orta Asya steplerine sürgün edilmiştir.

Büyük Kırım sürgünü

Sürgün bir halkın bir yerden başka yere mânâsına gelmiyordu. Aksine Kırım Tatarlarının toptan yok edilmesi amaçlanmıştı. Onun için de, bu sürgün fiili her birinde oturacak yer dahi kalmayacak şekilde 300’ü aşkın insanın doldurulduğu hayvan vagonları içinde asgarî 20-25 gün hemen hiç kapılar açılmaksızın, hiç yemek su verilmeksizin, cesetler dahi boşaltılmaksızın gerçekleştirilmişti. Analar ölü çocukları kucaklarında günlerce yolculuk yaptılar. Bu talihsiz Türk halkı Orta Asya’daki sürgün yerlerine vardığında nüfusunun yaklaşık yarısını (%46,3) feci şekilde kaybetmiş durumdaydı. Sağ kalanlar da uzun yıllar bomboş Orta Asya çöllerinde, Sibirya’da pek çoğunun galip çıkamadığı bir hayatta kalma mücadelesine girdiler. Kamp yaşamı sürdürmeye mecbur bırakılan Kırım Tatarları bulundukları yerden 3-5 km dışarıya çıkarken bile izin almak zorundaydılar.

Bizzat 18 Mayıs 1944 sürgünü de, ortaya çıkan belgelerin ortaya koyduğu şekilde doğrudan Türkiye ile alâkalıdır. O dönemde Türkiye’yle bir savaşı kaçınılmaz gören Stalin Türkiye’ye bağlılığı bilinen etnik unsurları Türkiye sınırları civarından boşaltmayı ve düpedüz yok etmeyi amaçlamıştı. Yani bu insanlar yalnızca Türk soyundan olmaları ve Türkiye’ye duydukları büyük bağlılık itibarıyla yok edilmek istenmişlerdi.

18 Mayıs 1944 tarihi insanlık tarihinin en büyük facialarından birinin tarihidir. Dünyanın en büyük soykırımlarından biridir. Dünyanın en büyük hayvanı, insanlıktan nasibini almamış Stalin denen insanlık kasabının yaptırdığı yok etme icraatlarının sadece bir tanesidir. Böyle vahşetlerin bir daha yaşanmaması temennisiyle, sürgünün hala tahribatını yaşayan Kırım Türklerine güç ve kudret dilerken, VATAN KIRIM MÜCADELESİ verirken şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.