ATATÜRK’ün tarih çalışmaları Türök

 
 



Son zamanlarda ülkemizde “bazı kesimler”; Kürt Milliyetçiliğini “demokratik hak” Türk Milliyetçiliğini “ırkçılık” olarak ileri sürmekte, “bazı medya” grupları da bunu gözümüze sokar gibi gündeme getirmektedir. Bu yazı kaynakta belirtildiği gibi kanıtlanmış ve tamamen bilimsel gerçeklere dayanmaktadır…



TÜRKLER VE ANADOLU




Türk Nedir?

Güneyde Himalaya dağları, kuzeyde Kuzey Buz Denizi, doğuda Kore Denizi, batıda Balkanlar’a kadar uzanan coğrafya ile Asya ve Avrupa kıtalarının yani Avrasya olarak adlandırdığımız karanın milyonlarca kilometre karelik topraklarında, son buzul çağının sona erdiği 12 bin yıl zaman derinliğinde yaşamış insanlar, meydana getirdikleri yazılı eserlerde kendilerini Türk olarak adlandırmışlardır. Ortak dil olarak da Türkçeyi kullanmışlardır. Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir?



Türk kelimesi ne anlama gelmektedir?

Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan’daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz. Bu yazıtta Türk, “yaratana inanan” anlamında kullanılmıştır. Fin Uygur Derneği Coğrafya Cemiyetinin 1890 yılında yayınladığı, Orhun yazıtlarının ilk çözümünü kapsayan, tahrif edilmemiş, aslına en uygun olan "Fin Atlası" kitabında birinci taş, doğu yüzü 38. satırda “Ökük Türök” yani "Rabbani Türök ", "Tanrı Türök" denilmektedir. Türklerin Orhun Yazıtlarından önceki binlerce yıllık tarihinde, Asya'nın milyonlarca kilometre kare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; "töreye uyan" "yaratanını bilir", "Rabbani Türk", "Tanrısını tanır", "Yaratanına bağlı" anlamlarında "Ökük Türök" dür. "Ökük Türök " deki "Ök" (tanrı, yaratan) Türkçe deki ses uyumundan dolayı "ük" olmuş ve kelime böylece "türük" olarak okunmuş, günümüze de Türk olarak gelmiştir. “Ök” ekinin günümüzdeki kullanımına “Öksüz ve Ökkeş“ kelimelerinde rastlayabiliriz. Yaratan anlamında kullanılan “Ök” eki ile Öksüz, yaratanını yitirmiş, yetim anlamında, Ökkeş ise yaratanına bağlı anlamında kullanılmaktadır. Yani günümüzden binlerce sene önce Türk kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır ve hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır. O zamanın anlayışına göre, günümüzde de olduğu gibi Türk olmak için Türk ana ve babadan da türemek gerekmiyordu.


Zaten 18 yy. a kadar savaşların amaç ve yöntemlerini anımsarsak pratikte de bunun böyle olamayacağını anlarız. Birbirleriyle savaşan iki taraftan yenen, yenilen tarafın erkeklerini öldürmüş kadınlarını ise kendilerine eş olarak almış, bu şekilde de neslini devam ettirmiştir. Dolayısıyla saf, arı bir ırktan bahsetmek mümkün değildir. Göçlerin uğrak yeri ve Türklerin yaşam yeri olan Orta Asya için de durum böyledir. Bu bölge içerisinde ve sonrasında dünyanın dört bir tarafına yapılan göçler neticesinde ırklar, insanlar, medeniyetler karışmıştır, hakim kültür egemenliğini devam ettirmiştir. Bu büyük göçlerin neticesinde ise ortak kültürlerinde mevcudiyetlerini devam ettiren ana unsurun adı hep Türk olarak tarih boyu yaşamıştır. Bu büyük göçlerin neticesinde ise inançlarında asimile olmayarak Tanrısına inanan grupların adı hep Türk olarak kalmıştır…


İstanbul Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu tarafından “Şeref payesi” verilen değerli bilim adamı Arkeolog Prof.Dr. Afif ERZEN 1967 yılında, İstanbul Üniversitesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırmaları Merkezi’ni” kurmuştur.Bu merkezde tanınmış Türk Profesörlerin yanında yabancı Profesörler de çalışmıştır. Bunlardan biri Ermeni sorununa ışık tutan ve ekibiyle 1984 yılına kadar bu merkezde çalışan Profesör Erich FEİGL’dir.



Bu merkezde 20 yıllık çalışmanın sonunda ulaşılan “bilimsel” gerçekler


*Türkler yani atalarımız, M.Ö 13.000 yılında Anadolu’ya göç etmişlerdir. Yani bizler 15.000 (Onbeşbin) yıldan beri Anadolu’nun sahibiyiz.


*Türkler “Göçebe” değil “Göçmen” olarak, Anadolu’yu yurt edinmek için gelmişlerdir.


*Türkler o tarihlerde “yazı” sahibidirler.


*M.Ö 14.000 tarihli Ural Dağlarındaki Şölgen taş mağarasında Rus ve Fransız araştırmacılar tarafından bulunan yazıtlarda, Türklerin Tanrı’nın birliğine inandıkları yazmaktadır.


*Kırgızistan Saymalıtaş Vadisinde bulunan eselerde; Türklerin tekerleği icat ettikleri, tekerlekli sabanla çift sürdükleri, Geyik-At-Köpek gibi hayvanları evcilleştirdikleri kanıtlanmıştır.


*Türkler, ileri seviyede bilgi ve düşünce sahibi olarak Anadolu’ya göç ettiler ve Anadolu’nun “Dip Kültürünü oluşturdular...



Bu Gerçeklere;

*Van bölgesi esas alınarak, mağara ve kaya altı-kaya üstü resimlerin M.Ö 13.000 ile 6.000 tarihleri arasında olmaları.


*Bu resimlerin eşleri ve benzerlerinin, Orta Asya’dan itibaren mevcut olmaları.


*Kazım MİRŞAN’ın okuduğu 40 kadar yazıtlar.


*Servet SOMUNCUOĞLU’nun Çin’den İzmir’e kadar çekilen bir hattın kuzey ve güneyindeki milyon’a erişen sayıdaki resim ve kaya yazıtlarından.


*Ankara yöresindeki 5.000 kaya resimlerinden ulaşılmış ve kanıtlanmıştır…
Batılı kaynakların saptırarak iddia ettikleri gibi Türkler Anadolu’ya 1071 tarihinde gelmediler. 15.000 yıldan beri Anadolu’da bulunmaktadırlar.1071 tarihinden itibaren “Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türklerin Anadolu’ya hâkimiyeti” başlamıştır.


Kaynak
ATATÜRK’ün tarih çalışmaları.